Haşr, Arapça lûgatın’da şu anlama geliyor; bir topluluğu bulunduğu yerden çıkarmak, meskenlerinden koparıp başka bir yere sevketmek, sürgün etmek ve bir yere toplamak.
İslam-i terim olarak Haşr kelimesi; insanların öldükten sonra dirilip dünyada iken yaptıkları işlerden ve söyledikleri sözlerden dolayı sorguya çekilmek üzere “mahşer” denilen yere çıkarılmaları ve burada toplanmaları olayıdır. Kıyamet gününe “yevmü’l-ba’s” (tekrar dirilme günü) ve ” yevmü’n-neşr” denildiği gibi, “yevmü’l-haşr” (toplanma günü) de denir.
Haşr olan insanlar, Allah’ın huzuruna, dünyada işlemiş olduğu ameller’e uygun bir şekilde getirilecektir.
Bir misal olarak;
Allah yolunda öldürülüp, şehid olanlar, kıyamet gününde, yaralarının kanı akarak gelirler. Rengi kana ve kokusu miske benzer. Allahü tealanın huzurunda haşr oluncaya kadar, bu hal üzere bulunurlar. (Dürret-ül-Fahire)
Bunun haricinde insanlar nasıl yaşar ise öyle ölür, nasıl ölürler ise’de öyle uyanacaklardır.
Hadis-i Şerif’te bu konu tam olarak şöyle dile getirilmektedir;
İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür; nasıl ölürse öyle dirilir; nasıl dirilirse öyle haşrolur.
O yüzden Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam bizleri şu konuda ikâz eder;
Ey ümmetim ve Eshabım! Siz ölülerinizin kefenini bol tutunuz. Zira benim ümmetim kefenleriyle haşr olunurlar. Halbuki başka ümmetler çıplaktırlar. (Tezkire-i Kurtubi)
Günümüzde Din Felsefesi adına iş yaptıklarını söyleyenlerin ekserisi, ölümden sonra Haşr olma meselesini inkar etmektedirler. Bu görüşte bulunmak, bu görüşe katılmak, bu görüşe destek vermek kişinin İslam dininden çıkmasına sebep olur.
Kur’an-ı Kerimde bu mesele şöyle anlatılır;
“İnsan zanneder mi ki, biz onun kemiklerini toplayıp bir araya getiremeyeceğiz. Evet biz, parmak uçlarını bile derleyip iade etmeğe kadiriz.” (Kıyame / 3-4)
Değerli kardeşlerim, bu konuyu daha iyi idrâk edebilmeniz adına sizlere şu kıssayı nakletmek istiyorum;
Tâbiûn devrinin tefsir ve hadis alanında ünlü zâhidlerin arasında yer alan Said bin Cübeyr vardır. Böylesi mübarek bir insanı dünyanın en zâlimleri arasında yer alan Haccâc öldürtmüştür. Haccâc, Said’in öldürülmesi kararını vermiş ve onu karşısına almıştır:
“– Seni öyle bir ölümle öldüreceğim ki, geçmiş ve geleceklere ibret olacaksın.” demiştir.
Bu sözü duyan Said, Haccâc’a, asıl ibretlik sen olacaksın mesajı verircesine ona güldü. Bu gülüşle kalbine ok gibi saplanan mânâ ile Haccâc telaşla Said’e sordu:
– Ne gülüyorsun be adam? dedi.
Said (Radiyallahü Anhüm)’in cevabı şu oldu:
– Senin Allah karşısındaki cüretine ve bunca zulmüne rağmen Allah’ın sana hâlâ imkân vermesine gülüyorum. Ne kadar acınacak ve gülünecek hâlin var biliyor musun ey zavallı adam?
Ve işkence başladı. Birgün sonra Said öylesine bitkin düştü ki, sesi zor duyulur hâle geldi. Şu istekte bulundu:
– Ölüm ânım yaklaştı. Bırakın da 2 rekat namaz kılayım.
Haccâc sinirle şunları söyledi:
– Kıl, fakat Müslümanların kıblesinin tersine dönerek.
Said hazretleri iki büklüm doğruldu. Gösterilen istikamete döndü ve şu âyeti okudu:
“Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz dönün, Allah’ın yüzü ile karşılaşırsınız.“(Bakara Sûresi, Âyet: 115)
Said (Radiyallahü Anhüm) 2 rekat namazını bitirdi, bitirir bitirmez de boynu vuruldu.
• Her iki gecede bir hatim eden.
• Sık sık ağlayıp yanındakileri de ağlatan.
• Ağlamaktan gözleri şişen… Said, dünyaya böylece veda etti.
Haccâc ise ölürken bir türlü canı çıkmıyordu. Dalıp dalıp ayılıyor ve şöyle diyordu:
– Said bin Cübeyr beni bırakmıyor ki öleyim. Yakama yapışmış “Beni ne hakla öldürdün?” diye soruyor.
Uzun bir can çekişme sonrasında ölen Haccâc rüyada görüldü. Şöyle diyordu:
– Öldürdüklerimin her biri beni bir defa öldürüyor, yeniden diriliyorum; fakat Said beni yetmiş kere öldürdü. (Ebu’l-Kâsım Kuşeyri, Letaifu’l-İşaret. c/8. Sf: 9)
Bu yazımızda sizlere Haşr olma meselesini ve bu meselenin ciddiyetini izâh etmeye çalıştık. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere Allah’a emanet olun..